8 Aralık 2013 Pazar

Kendi olma savaşı


Kafası karışık bir şekilde gezindi saatlerce. Bir türlü karar veremiyordu; kimi dinlemeli, kimi hiçe saymalıydı? Beklentilerin farkındaydı. En çokta o kahrediyordu zaten. Beklentiler... Beklentiler demek; anne demekti, baba demekti, ağabey demek, amca, dayı, hala, teyze, komşu, mahalle ve hatta toplum demekti. O kadar çoklar ki insan nefes alamıyor. Hiçe sayılmak için oldukça büyük ve kalabalık bir topluluk doğrusu. Sırtını bu denli önemli bir kitleye dönerek mutlu olabilir miydi insan? 


Hayaller... Bitmeyen ve bitirilmek istenmeyen hayaller. Peşinden koşturmak istenen, içinde yaşanmak, yaşlanmak istenen hayaller. Kimi tamirci kızını balerin yapar, kimi mühendis oğlunu esnaf... Kurucusunun sahip olduğu realiteler onunla çelişiyorsa gerçekleşmesi zor olan şeyler, hayaller... Ya realitelerin tamamı bir çırpıda beyindeki o sismik etkilerini kaybedecek şekilde silinmeliydi ya da o gerçekliklerin emrivaki beklentilerine boyun eğilmeliydi. Peki söyle hayallerine sırtını dönerek, bir nevi köleleşerek mutlu olabilir mi insan?


Ölürken, son nefesinde hangisi mutlu edecek seni? Çocuklarına bıraktığın banka hesabın ve evler mi? Yoksa hayallerini yaşamış olmak mı? Kendi realitelerini oluşturup doğuştan adapte edilmişlerden kurtulmuş olmak mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizi paylaşınız!